Konkordato ilan eden firmadan olan alacağın vergisel durumu

Sayı : 84974990-130[KDV-1/İ/29-2019/20]-E.154267 12.06.2020
Konu : Konkordato ilan eden firmadan olan alacağın vergi kanunları karşısındaki durumu.

 

İlgi : 14/02/2019 evrak kayıt tarihli özelge talep formunuz.

A- Vergi Usul Kanunu Yönünden:

Bilindiği üzere, 14/02/2019 tarihli ve VUK-112/2019-2 sayılı Vergi Usul Kanunu Sirkülerinde, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda, 28/2/2018 tarihli ve 7101 sayılı İcra ve İflas Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunla yapılan değişikliklerle iflas ertelemesi müessesesinin kaldırılarak konkordato müessesesinin kapsamlı bir şekilde yeniden düzenlenmesi sebebiyle; konkordato sürecine giren borçludan olan alacakların 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesi kapsamındaki durumuna ilişkin açıklamalar yapılmıştır.

Mezkûr Sirkülerin “2. Mevzuat” başlıklı bölümünde;

“(1) 213 sayılı Kanunun;

322 nci maddesinde, “Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmıyan alacaklar, değersiz alacaktır.

Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler.

İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler.”,

323 üncü maddesinde, “Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

  1. Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar
  2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar;

şüpheli alacak sayılır.

 

Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.

 

Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.

 

Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kâr zarar hesabına intikal ettirilir.”

 

hükümleri yer almaktadır.

 

(2) 2004 sayılı Kanunun;

 

285 inci maddesinde, “Borçlarını, vadesi geldiği hâlde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu, vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflâstan kurtulmak için konkordato talep edebilir.

 

İflâs talebinde bulunabilecek her alacaklı, gerekçeli bir dilekçeyle, borçlu hakkında konkordato işlemlerinin başlatılmasını isteyebilir…”,

 

287 nci maddesinde, “Konkordato talebi üzerine mahkeme, 286 ncı maddede belirtilen belgelerin eksiksiz olarak mevcut olduğunu tespit ettiğinde derhâl geçici mühlet kararı verir ve 297 nci maddenin ikinci fıkrasındaki hâller de dahil olmak üzere, borçlunun malvarlığının muhafazası için gerekli gördüğü bütün tedbirleri alır.

 

 

Geçici mühlet üç aydır. Mahkeme bu üç aylık süre dolmadan borçlunun veya geçici komiserin yapacağı talep üzerine geçici mühleti en fazla iki ay daha uzatabilir, uzatmayı borçlu talep etmişse geçici komiserin de görüşü alınır. Geçici mühletin toplam süresi beş ayı geçemez.

 

“,

 

288 inci maddesinde, “Geçici mühlet, kesin mühletin sonuçlarını doğurur.

 

Mahkemece geçici mühlet kararı, ticaret sicili gazetesinde ve Basın-İlan Kurumunun resmî ilân portalında ilân olunur ve derhâl tapu müdürlüğüne, ticaret sicili müdürlüğüne, vergi dairesine, gümrük ve posta idarelerine, Türkiye Bankalar Birliğine, Türkiye Katılım Bankaları Birliğine, mahallî ticaret odalarına, sanayi odalarına, taşınır kıymet borsalarına, Sermaye Piyasası Kuruluna ve diğer lazım gelen yerlere bildirilir…

 

Geçici mühletin uzatılmasına ve geçici mühletin kaldırılarak konkordato talebinin reddine ilişkin kararlar da ikinci fıkra uyarınca ilân olunur ve ilgili yerlere bildirilir.”,

 

289 uncu maddesinde, “Mahkeme, kesin mühlet hakkındaki kararını geçici mühlet içinde verir.

 

 

Konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması hâlinde borçluya bir yıllık kesin mühlet verilir. Bu kararla birlikte mahkeme, yeni bir görevlendirme yapılmasını gerektiren bir durum olmadığı takdirde geçici komiser veya komiserlerin görevine devam etmesine karar verir ve dosyayı komisere tevdi eder.

 

 

Kesin mühlet verilmesine, kesin mühletin uzatılmasına ve kesin mühletin kaldırılarak konkordato talebinin reddine ilişkin kararlar, 288 inci madde uyarınca ilân edilir ve ilgili yerlere bildirilir.”,

 

 

294 üncü maddesinde, “Mühlet içinde borçlu aleyhine 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz ve evvelce başlamış takipler durur, ihtiyatî tedbir ve ihtiyatî haciz kararları uygulanmaz, bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetler işlemez.

 

…”,

 

306 ncı maddesinde, “Konkordatonun tasdiki kararında alacaklıların hangi ölçüde alacaklarından vazgeçtiği ve borçlunun borçlarını hangi takvim çerçevesinde ödeyeceği belirtilir.

 

 

Tasdik kararı mahkemece, 288 inci madde uyarınca ilân olunur ve ilgili yerlere bildirilir.”,

 

308 inci maddesinde, “Konkordato tasdik edilmezse mahkeme konkordato talebinin reddine karar verir ve bu karar 288 inci madde uyarınca ilân edilerek ilgili yerlere bildirilir. Borçlunun iflâsa tabi şahıslardan olması ve doğrudan doğruya iflâs sebeplerinden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme, borçlunun iflâsına resen karar verir.”,

 

308/c maddesinde, “Konkordato, tasdik kararıyla bağlayıcı hâle gelir. Tasdik edilen konkordato projesinde konkordatonun, tasdik kararının kesinleşmesiyle bağlayıcı hâle geleceği de kararlaştırılabilir; bu takdirde mühletin etkileri, kanunda öngörülen istisnalar saklı kalmak kaydıyla konkordatonun bağlayıcı hâle geldiği tarihe kadar devam eder.

 

Bağlayıcı hâle gelen konkordato, konkordato talebinden önce veya komiserin izni olmaksızın mühlet içinde doğan bütün alacaklar için mecburidir.

 

 

hükümleri yer almaktadır.”;

 

“3. Konkordato Sürecinde Şüpheli Alacak Karşılığı Uygulaması:” başlıklı bölümünde;

 

“213 sayılı Kanunun 323 üncü maddesi uygulamasında, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olan; dava veya icra safhasındaki alacaklarla, yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olan dava ve icra takibine değmeyecek derecedeki küçük alacaklar şüpheli alacak sayılmakta ve münhasıran maddede belirtilen şartları haiz alacaklar için karşılık ayrılması mümkün bulunmaktadır.

 

Öte yandan, konkordato, bir borçlunun, alacaklılarının belli bir çoğunluğu ile yaptığı ve ticaret mahkemesinin tasdiki ile hüküm ifade eden bir cebri anlaşma olup, bununla alacaklılar, borçluya karşı olan alacaklarının bir kısmından feragat ederler ve/veya borçluya borcunu ödeme konusunda belli bir süre verirler. Konkordato; temelde iflasın engellenmesini ve borçlunun borçlarının yeniden yapılandırılmasını amaç edinmiş bir kurumdur.

 

2004 sayılı Kanun uygulamasında konkordato süreci, çeşitli aşamalarda (geçici mühlet, kesin mühlet, konkordatonun reddi, konkordato projesinin tasdiki gibi) düzenlenmiş olup, ilgili aşamaların şüpheli alacak karşılığı uygulaması karşısındaki durumuna aşağıda yer verilmiştir.

 

 

3.3.1. Konkordato Projesinin Tasdik Edilmesi:

 

2004 sayılı Kanunun 306 ncı maddesi uyarınca, konkordatonun tasdiki kararında alacaklıların hangi ölçüde alacaklarından vazgeçtiği ve borçlunun borçlarını hangi takvim çerçevesinde ödeyeceğinin belirtilmesi gerekmektedir.

 

Bu kapsamda, alacakların borçlu lehine vazgeçilen kısmı, değersiz alacak niteliğini kazanacak ve değersiz alacak ile bu alacağa isabet eden karşılık, konkordatonun tasdiki kararının ilan edildiği (bağlayıcı hale geldiği) hesap dönemi itibariyle 213 sayılı Kanunun 322 nci maddesi hükmüne uygun olarak yok edilecektir.

 

Projenin tasdik edilmesiyle beraber alacağın vazgeçilmeyen kısmının vadesi ise proje çerçevesinde uzatılmış olacaktır. Buna göre mahkemece tasdik edilen konkordato projesiyle alacaklı ile borçlu arasında yeni bir borç ilişkisi kurularak eski borç vade/miktar itibariyle yenilendiğinden bu alacaklar, şüpheli alacak olma vasfını kaybedecektir. Dolayısıyla söz konusu alacaklar için ayrılmış olan karşılıkların, konkordatonun tasdiki kararının ilan edildiği (bağlayıcı hale geldiği) hesap dönemi itibariyle düzeltilmesi gerekmektedir.

 

 

açıklamaları yer almaktadır.

 

Bu itibarla, alacaklı olduğunuz firmanın konkordato projesinin tasdik edilmesine bağlı olarak, konkordatonun tasdikine ilişkin karar kapsamında borçlu lehine vazgeçilen alacak kısmı değersiz alacak olarak kabul edileceğinden, söz konusu vazgeçilen alacak tutarının konkordatonun tasdiki kararının ilan edildiği (bağlayıcı hale geldiği) hesap dönemi itibariyle zarar olarak yazılması mümkündür.

 

Bunun yanında, Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesi uygulamasında, alacağın değersiz hale geldiği yıl hesaplarına zarar olarak yazılması gerekmekte olup, ilgili olduğu yılda zarar yazılmayan alacağın sonraki yıllarda dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır.

 

Öte yandan, mahkemece tasdik edilen konkordato projesiyle alacağın vazgeçilmeyen kısmı şüpheli alacak olma vasfını kaybedeceğinden, söz konusu alacaklar için ayrılmış olan karşılıkların, konkordatonun tasdiki kararının ilan edildiği (bağlayıcı hale geldiği) hesap dönemi itibariyle düzeltilmesi gerekmektedir.

 

B- Katma Değer Vergisi Kanunu Yönünden:

 

7104 sayılı Kanunun 8 inci maddesiyle 3065 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan değişiklik ile, Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesine göre değersiz hale gelen alacaklara ilişkin hesaplanan ve beyan edilen katma değer vergisinin, alacağın zarar yazıldığı vergilendirme döneminde indirim konusu yapılabileceği, Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesine göre karşılık ayrılmak suretiyle gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınan katma değer vergisinin bu fıkra kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gelir olarak dikkate alınmasının şart olduğu hüküm altına alınmıştır.

 

Konuyla ilgili olarak KDV Genel Uygulama Tebliğinin “Vergi İndirimi” başlıklı (III/C.1.) bölümünde ise;

 

“…7104 sayılı Kanunun 8 inci maddesiyle 3065 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan değişiklikle, Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesine göre değersiz hale gelen alacaklara ilişkin hesaplanan ve beyan edilen KDV’nin, alacağın zarar yazıldığı vergilendirme döneminde indirim konusu yapılabileceği; şu kadar ki Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesine göre karşılık ayrılmak suretiyle gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınan KDV’nin bu fıkra kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gelir olarak dikkate alınmasının şart olduğu hükme bağlanmıştır.

 

Mükellefler tarafından yapılan mal teslimleri ve hizmet ifalarına ilişkin hesaplanan KDV’nin, söz konusu mal ve hizmet bedellerinin tahsil edilip edilmediğine bakılmaksızın beyan edilerek ödenmesi gerekmektedir.

 

Buna göre, 1/1/2019 tarihinden itibaren, 213 sayılı Kanunun 322 nci maddesine göre değersiz hale gelen alacaklara ilişkin hesaplanan ve beyan edilen KDV’nin indirim konusu yapılması mümkündür. 213 sayılı Kanunun 323 üncü maddesine göre karşılık ayrılmak suretiyle gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınan KDV’nin bu fıkra kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gelir olarak dikkate alınması şarttır.”

 

açıklamaları yer almaktadır.

 

Bu itibarla; Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesi hükmü gereğince alacağın değersiz hale geldiği yıl hesaplarına zarar olarak yazılması gerekmekte olup, ilgili olduğu yılda zarar yazılmayan alacağın sonraki yıllarda dikkate alınması mümkün bulunmadığından, alacaklı olduğunuz firmanın konkordato projesinin tasdik edildiğinin ilan edildiği yılda (2018) zarar yazılması gereken söz konusu değersiz alacağınıza ilişkin KDV’nin, 1/1/2019 tarihinde yürürlüğe giren KDV Kanununun 29/4 üncü maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve indirim konusu yapılması mümkün değildir.

 

Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

Engellilik derecesi %90 ın altında olanların taşıt alımında ÖTV ve MTV istisnası

T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
ESKİŞEHŞR VERGŞ DAŞRESİ BAŞKANLIĞI
(Gelir Kanunları Grup Müdürlüğü)
Sayı
:
26696128-135[7-2016/3]-83685
26.12.2016
Konu
:
Engellilik derecesi %90 ın altında olanların taşıt alımında ÖTV ve MTV istisnası
İlgide kayıtlı özelge talep formu ve eklerinin incelenmesinden;
– … Hastanesi tarafından adınıza düzenlenen … tarihli ve … numaralı sağlık kurulu raporunda “OP. Lomber Fractür, sol femur başı avn sekeli, eklem hareket limitasyonu” teşhisi ve % 21 engel oranının yer aldığı,
– Söz konusu engellilik durumunuz itibarıyla otomatik vitesli taşıt alımında Özel Tüketim Vergisi Kanununda ve Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununda yer alan malul ve engellilere ilişkin istisna uygulamasından yararlanıp yararlanamayacağınız hususunda Başkanlığımız görüşünün sorulduğu anlaşılmaktadır.
1- Özel Tüketim Vergisi Kanunu Yönünden
4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendiyle, Kanuna ekli (II) sayılı listede yer alan kayıt ve tescile tâbi mallardan;
a) 87.03 (motor silindir hacmi 1.600 cm³’ü aşanlar hariç), 87.04 (motor silindir hacmi 2.800 cm³’ü aşanlar hariç) ve 87.11 G.T.İ.P. numaralarında yer alanların, engellilik derecesi %90 veya daha fazla olan malûl ve engelliler tarafından,
b) 87.03 G.T.İ.P. numarasında yer alan (motor silindir hacmi 2.800 cm³’ü aşanlar, bütün tekerlekleri motordan güç alan veya alabilenler, sürücü dâhil 8 kişiye kadar oturma yeri olan binek otomobilleri, yarış arabaları, arazi taşıtları hariç), yük taşımasında kullanılıp azami ağırlığı 3,5 tonu aşmayan ve yolcu taşıma kapasitesi istiap haddinin %50’sinin altında olanlar ile sürücü dâhil 9 kişilik oturma yeri olanların, engellilik durumlarının araçları bizzat kullanamayacak ve sürekli olarak tekerlekli sandalye veya sedye kullanmalarını gerektirecek nitelikte olduğunu ilgili mevzuat çerçevesinde alınan engelli sağlık kurulu raporuyla tevsik eden ve engellilik derecesi %90 veya daha fazla olup tekerlekli sandalye veya sedye ile binilmesine ve seyahat edilmesine uygun tertibat yaptıran malûl ve engelliler tarafından,
c) 87.03 (motor silindir hacmi 1.600 cm³’ü aşanlar hariç), 87.04 (motor silindir hacmi 2.800 cm³’ü aşanlar hariç) ve 87.11 G.T.İ.P. numaralarında yer alanların, bizzat kullanma amacıyla engelliliğine uygun hareket ettirici özel tertibat yaptıran malûl ve engelliler tarafından beş yılda bir defaya mahsus olmak üzere ilk iktisabı ÖTV’den istisna edilmiş olup, bu istisna uygulamasının usul ve esaslarına ilişkin açıklamalar, Özel Tüketim Vergisi (II) Sayılı Liste Uygulama Genel Tebliğinin (II/C/1) bölümünde yapılmıştır.
Mezkûr Genel Tebliğin (II/C/1.1) bölümünde, engelli sağlık kurulu raporunun, Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik (veya raporun alındığı tarihte yürürlükte olan engelli sağlık kurulu raporu verilmesine yönelik ilgili diğer yönetmelik/mevzuat) çerçevesinde yetkili sağlık kurumlarından alınan engelli sağlık kurulu raporunu ifade ettiği; (II/C/1.3) bölümünde ise,
– Engellilik durumunun, ilk iktisabı yapılacak taşıtın hareket ettirici aksamında tadilat yaptırılmasını gerektirecek nitelikte olması gerektiği, bu çerçevede örneğin, sağ veya sol el parmaklardan herhangi bir ya da birkaçının olmamasına rağmen vitesin değiştirilmesine engel, vites kolunda tadilat yaptırılmasını gerektirecek bir durumun bulunmaması halinde manuel veya otomatik vitesli taşıt alımında istisna uygulanmayacağı,
– Bu uygulamada, taşıtı hareket ettirici aksam olarak debriyaj, fren ve gaz pedalları ile vites kolunun kabul edileceği, ilk iktisaptan önce hareket ettirici aksamda sabitlenmiş bir şekilde özel tertibat yapılması gerektiği, yapılan özel tertibatın da kişinin engelliliğiyle uyumlu olmasının zorunlu olduğu,
– Direksiyona topuz takılması, engelin bulunduğu taraftaki silecek kolu, sinyal, cam silecek kumandası, dörtlü flaşör, ön-arka cam su fıskiyesi, korna ve kontak gibi düzeneklerin diğer tarafa alınması veya direksiyon simidine monte edilmesi ve benzeri tadilatların taşıtı hareket ettirici aksamda özel tertibat kapsamında değerlendirilmeyeceği,
– Manuel vitesli bir taşıtı vites kolunda ve/veya debriyaj pedalında sabitlenmiş özel tertibat yaptırmadan kullanamayacak durumda olan engelliler bakımından, otomatik vitesli taşıtların, özel tertibatlı taşıt olarak kabul edileceği,
– Taşıtın otomatik vitesli olmasının, engelliliğe uygun hareket ettirici özel tertibat yaptırılması şartının aranmasına engel olmadığı, dolayısıyla otomatik vitesli taşıtların hareket ettirici aksamında da kişinin engelliliğine uygun olarak sabitlenmiş özel tertibat yaptırılması gerektiği, bu çerçevede örneğin, sağ ayağı ampute olan bir engellinin, fren ve gaz pedalında özel tertibat yaptırmadan otomatik vitesli taşıtı kullanması mümkün olmadığından, ancak anılan tertibatın yaptırılması halinde otomatik vitesli bir taşıt bakımından istisnadan faydalanılabileceği,
– Engellilik durumunun tevsikinde ibrazı zorunlu olan engelli sağlık kurulu raporunun, maluliyeti veya engelliliği ile sadece özel tertibat yaptırılan taşıtların (veya engelliliği ile başkaca hareket ettirici özel tertibat yapılmasına gerek olmaksızın otomatik vitesli taşıtların) kullanılabileceğine dair değerlendirmeyi içermesi ya da bu hususun anlaşılabilmesini sağlayacak şekilde açık olması gerektiği belirtilmiştir.
Bu kapsamda, engellilik oranı %90’ın altında olan engellilerden yalnızca, engellilik durumu, ilk iktisabı yapılacak taşıtın hareket ettirici aksamında (debriyaj pedalı, fren pedalı, gaz pedalı ve/veya vites kolunda) tadilat yaptırılmasını gerektirecek nitelikte olan malul veya engelliler, mezkûr Genel Tebliğde öngörülen diğer şartları da haiz olmalarına bağlı olarak, söz konusu istisna uygulamasından yararlanabilmekte olup, bu uygulamada esas itibariyle, engellilik durumu ve oranının tevsiki amacıyla ibrazı zorunlu olan engelli sağlık kurulu raporunun maluliyeti veya engelliliği ile sadece özel tertibat yaptırılan taşıtların (veya başkaca hareket ettirici özel tertibat yapılmasına gerek olmaksızın sadece otomatik vitesli taşıtların) kullanılabileceğine dair değerlendirmeyi içermesi ya da bu hususun anlaşılabilmesini sağlayacak şekilde açık olması gerekmektedir.
Buna göre, mevcut engellilik durumunuz (Op. lomber fractür, sol femur başı avn sekeli, eklem hareket limitasyonu – %21) itibariyle, mezkûr Kanunun (7/2-c) maddesi uygulamasından yararlanmanız mümkün değildir.
2- Motorlu TaĢıtlar Vergisi Kanunu Yönünden
197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun 3 üncü maddesinde, motorlu taşıtlar vergisi mükellefinin, trafik sicili ile Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca tutulan sivil hava vasıtaları sicilinde adlarına motorlu taşıt kayıt ve tescil edilmiş olan gerçek ve tüzel kişiler olduğu, 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde, engellilik oranı % 90 ve daha fazla olan malûl ve engellilerin adlarına kayıtlı taşıtlar ile diğer malûl ve engellilerin, bu durumlarına uygun hale getirilmiş özel tertibatlı taşıtların motorlu taşıtlar vergisinden istisna olduğu hüküm altına alınmıştır.
Söz konusu istisna hükmünün uygulama esaslarının belirtildiği 10/1/2004 tarih ve 25342 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 21 Seri No.lu Motorlu Taşıtlar Vergisi Genel Tebliği’nin “II-İstisnalar” başlıklı bölümünde,
” 2 – Diğer Malûl ve Engellilere Ait Taşıtlarda İstisna Uygulaması
Sakatlık dereceleri % 90 dan az olan malûl ve engellilerin bu durumlarını; tam teşekküllü Devlet hastanesinden alınan sağlık kurulu raporu ile belgelendirmeleri ve kendi adlarına kayıt ve tescilli olan taşıtların engellilik haline uygun özel tertibatlı veya özel tertibatlı hale getirilmiş taşıtlar olduğunu belirten “Motorlu Araç Tescil Belgesi”nin ilgili tescil kuruluşlarınca onaylanmış örneği ile “Araçlar İçin Teknik Belge” ve “Proje Raporu”nun aslı veya noter onaylı örneğini ilgili vergi dairelerine ibraz etmeleri halinde bu istisna hükmünden yararlanabileceklerdir.
3 – Malûl ve Engelliler İstisnası İle İlgili Bildirim
Malûl ve engelliler istisnasından yararlanacak olan malûl ve engelliler tarafından, “Malûl ve Engelliler Adına Kayıt ve Tescilli Taşıtlarda Motorlu Taşıtlar Vergisi İstisnası Bildirim Formu” düzenlenerek (Bildirim Formu’nun internetteki www.gib.gov.tr adresinde bulunan örneğinin düzenlenmesi mümkün bulunmaktadır.) istisnadan yararlanmak için gerekli olan diğer belgeler ile birlikte ilgili vergi dairesine verilecektir.” açıklamaları yer almaktadır.
Anılan Kanun hükümleri ve Tebliğdeki açıklamalar uyarınca, engellilik oranı % 90 dan az olan malul ve engellilerin motorlu taşıtlar vergisi istisnasından faydalanabilmeleri için, adlarına kayıt ve tescil edilecek taşıtların bizzat engelliliklerine uygun özel tertibatlı hale getirilmesi gerekmektedir.
Buna göre, … Hastanesince düzenlenen … tarihli sağlık kurulu raporunda belirtilen “OP. Lomber Fractür, sol femur başı avn sekeli, eklem hareket limitasyonu” engellilik durumunuz nedeniyle 197 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (c) bendinde yer verilen istisna uygulamasından yararlanmanız mümkün bulunmamaktadır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.
(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.
(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Döküman için Tıklayınız

Konaklama hizmetinde KDV oranı

T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
MUĞLA VERGŞ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)
Sayı
:
96620903-130-14627
14.02.2017
Konu
:
Konaklama hizmetinde KDV oranı
İlgi: 21/10/2016 tarihli özelge talep formunuz.
İlgide kayıtlı özelge talep formunda, malikleri tarafından yılın belirli zamanlarında kullanılan, geri kalan zamanlarda ise üçüncü şahıslara konaklama amaçlı sunulan tesislerin işletilmesinde konuklara düzenlenecek konaklama faturalarında uygulanması gereken katma değer vergisi (KDV) oranı konusunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
KDV oranları 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 28 inci maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak yayımlanan 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı (BKK) eki (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 1, (II) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 8, listelerde yer almayan vergiye tabi işlemler için % 18 olarak belirlenmiştir.
Söz konusu BKK eki (II) sayılı listenin B/25 inci sırasında; “Otel, motel, pansiyon, tatil köyü ve benzeri konaklama tesislerinde sunulan geceleme hizmeti (1618 sayılı Kanun hükümlerine göre Kültür ve Turizm Bakanlığından işletme belgesi almış seyahat acenteleri tarafından müşteriye aktarılan geceleme hizmet tutarı ve bu hizmete ilişkin aracılık bedellerine de konaklama tesislerinde verilen geceleme hizmetlerinin ait olduğu oran uygulanır. Konaklama tesislerinde geceleme hizmetinden yararlanmayanlara verilen tüm hizmetler ile geceleme hizmetiyle beraber verilen ancak ayrıca belgelendirilen ya da geceleme hizmetine ait belgede ayrıca fiyatlandırılan hizmetler bu sıra kapsamında yer almamaktadır. Ancak geceleme hizmeti kapsamında verilmesi ve geceleme bedeline dahil edilmesi mutat olan diğer hizmetler bu sıra kapsamında yer almakla birlikte bu şekilde belirlenen geceleme bedeli içinde sunulan alkollü içeceklere ilişkin yüklenilen katma değer vergisi tutarları, hizmeti sunanlar tarafından indirim konusu yapılamaz.)” hükmüne yer verilmiştir.
Diğer taraftan, 26/4/2014 tarihli ve 28983 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak 1/5/2014 tarihinde yürürlüğe giren KDV Genel Uygulama Tebliğinin “Geceleme Hizmetlerinde KDV Oran Uygulaması” başlıklı (III/B-2.5) bölümünde konuya ilişkin açıklamalara yer verilmiştir.
Buna göre, konaklama tesislerinizde sunulan geceleme hizmetinin, 2007/13033 sayılı BKK eki (II) sayılı listenin B/25 inci sırası kapsamında değerlendirilmesi ve konuyla ilgili KDV Genel Uygulama Tebliğininyukarıda belirtilen bölümündeki açıklamalar da göz önünde bulundurulmak kaydıyla, % 8 oranında KDV’ye tabi tutulması gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.
(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.
(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Döküman için Tıklayınız

Eğitim danışmanlığı hizmetinde KDV oranı

T.C.
ORDU VALİLİĞİ
(Defterdarlık: Gelir Müdürlüğü)
Sayı
:
25953680-045.02[2016-45]-10
14.06.2017
Konu
:
Eğitim danışmanlığı hizmetinde KDV oranı
İlgi
:
22.09.2016 tarihli özelge talep formunuz.
İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, özel büronuzda 6 ve 12 nci sınıf arası öğrencilere eğitim danışmanlığı yaptığınız belirtilerek, bu hizmete uygulanması gereken katma değer vergisi (KDV) oranı ile danışmanlık hizmeti alan öğrencilerin ailelerinin yaptıkları harcamaların yıllık gelir vergisi beyannamelerinde indirim konusu yapıp yapamayacakları hususunda Başkanlığımız görüşü istenilmektedir.
KDV oranları, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 28 inci maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak yayımlanan 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı (BKK) eki (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 1, (II) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 8, bu listelerde yer almayan vergiye tabi işlemler için % 18 olarak tespit edilmiştir.
Buna göre, söz konusu BKK eki (I) ve (II) sayılı listeler kapsamında olmayan danışmanlık hizmetine % 18 oranında KDV uygulanması gerekmektedir.
Diğer taraftan, kişilerin özelge talebiyle isteyecekleri bilgilerin kendileriyle veya faaliyet alanlarıyla ilgili olması gerektiğinden, danışmanlık hizmeti alan öğrencilerin ailelerinin yaptıkları harcamaların yıllık gelir vergisi beyannamelerinde indirim konusu yapıp yapamayacakları hususunda şahsınıza bilgi verilmesi mümkün değildir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.
(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.
(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Döküman için Tıklayınız

Tasfiye kararı alınan şirketin taşınmazının bedelsiz olarak devrinin KV, KDV ve Harç yönünden değerlendirilmesi.

T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
MUĞLA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)
Sayı
:
96620903-125[5-e/2015-10]-
07.04.2017
Konu
:
Tasfiye kararı alınan şirketin taşınmazının bedelsiz olarak devrinin KV, KDV ve Harç yönünden değerlendirilmesi.
İlgide kayıtlı özelge talep formunda, şirketinizin sermayesinin (105,00.-TL) yasal limitin altında kaldığı için tasfiye edilmesi gerektiği, … Belediye Başkanlığına ait taşınmazın şirketin tasfiyesi halinde anılan Belediyeye iade edileceğine ilişkin tapu şerhiyle şirketinize ayni sermaye olarak konulmuş olduğu, sermayenizin % 99 unu söz konusu taşınmazın (99,72.- TL) oluşturduğu, genel kurul kararı ile şirketin tasfiyesine ve taşınmazın bedelsiz olarak … Belediye Başkanlığına devrine karar verildiği belirtilerek bu taşınmazın tapu kaydının … Belediye Başkanlığına bedelsiz olarak devrinde fatura düzenlenip düzenlenmeyeceği, fatura düzenlenecek ise bedel olarak ne yazılacağı, KDV tahakkuk ettirilip ettirilmeyeceği, taşınmazın ilk maliki olan … Belediyesine bedelsiz olarak devrinin tasfiye sonunda kalan mevcutların dağıtımı olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği ile koşullu ayni sermaye olarak konulmuş olan söz konusu taşınmazın ilk malikine bedelsiz olarak devrinin harç, kurumlar vergisi ve KDV yönünden herhangi bir işleme tabi tutulup tutulmayacağı hususlarında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
A-Kurumlar Vergisi Kanunu Yönünden
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde, kurumlar vergisinin mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden
hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun “Bilanço esasında ticari kazancın tespiti” başlıklı 38 inci maddesinin birinci fıkrasında, bilanço esasına göre ticari kazancın, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark olduğu, bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce işletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise farka ilave olunacağı belirtilmiştir.
Aynı Kanunun 94 üncü maddesinde, maddede belirtilen kişi ve kurumların bentler halinde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecbur oldukları belirtilmiştir.
Anılan Kanunun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin (b) alt bendi ile Kurumlar Vergisi Kanununun 15 inci maddesinin ikinci fıkrası ve 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında kâr payları üzerinden yapılacak vergi kesintisine ilişkin hükümlere yer verilmiştir. 03.02.2009 tarih ve 2009/14592, 14593 ve 14594 sayılı Bakanlar Kurulu Kararları uyarınca kâr payları üzerinden yapılacak vergi kesintisi oranları %15 olarak belirlenmiştir.
Menkul sermaye iratları açısından vergiyi doğuran olay niteliğinde olan hukuki ve ekonomik tasarrufun gerçekleşmesinde, gelirin sahibi tarafından talep edilebilir hale gelmesi anlamına gelen hukuki tasarruf aşaması, gelirin istendiği anda sahibine ödenecek hale gelmesi anlamına gelen ekonomik tasarruf aşamasınca izlenmekte olup, söz konusu menkul sermaye iradı gelirinin fiilen tahsil edilip edilmemesi gelirin elde edilmesine etki etmemektedir.
Kurumlar Vergisi Kanununun 17 nci maddesinde;
“1) Tasfiye dönemi: Her ne sebeple olursa olsun, tasfiye haline giren kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye dönemi geçerli olur.
a) Tasfiye, kurumun tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının tescil edildiği tarihte başlar ve tasfiye kararının tescil edildiği tarihte sona erer. Başlangıç tarihinden aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılı ve tasfiyenin sona erdiği dönem için ilgili takvim yılı başından tasfiyenin bitiş tarihine kadar olan dönem bağımsız bir tasfiye dönemi sayılır.
b) Tasfiyenin başladığı takvim yılı içinde sona ermesi halinde tasfiye dönemi, kurumun tasfiyeye girdiği tarihten başlar ve tasfiyenin bittiği tarihe kadar devam eder.
c) Tasfiyenin zararla kapanması halinde tasfiye sonucu, önceki tasfiye dönemlerine
doğru düzeltilir ve anılan dönemlerde fazla ödenen vergi mükellefe iade edilir.

(4) Tasfiye kârı: Tasfiye halindeki kurumların vergi matrahı tasfiye kârıdır. Tasfiye kârı, tasfiye döneminin sonundaki servet değeri ile tasfiye döneminin başındaki servet değeri arasındaki olumlu farktır.
a) Tasfiye kârı hesaplanırken;
1) Ortaklara veya kurum sahiplerine tasfiye esnasında avans olarak veya diğer şekillerde yapılan her türlü ödemeler tasfiyenin sonundaki servet değerine,
2) Mevcut sermayeye ilave olarak ortaklar veya sahipleri tarafından yapılan ödemeler
ile tasfiye esnasında elde edilen ve vergiden istisna edilmiş olan kazanç ve iratlar tasfiye döneminin başındaki servet değerine,
eklenir.

(5) Servet değeri: Tasfiye döneminin başındaki ve sonundaki servet değeri, kurumun tasfiye dönemi başındaki ve sonundaki bilânçosunda görülen öz sermayesidir. Bir yıldan fazla süren tasfiyelerde izleyen tasfiye dönemlerinin başındaki servet değeri, bir önceki dönemin son bilânçosunda görülen servet değeridir…”
hükümlerine yer verilmiştir.
Bu hüküm ve açıklamalara göre; şirket ortakları tarafından nakden veya aynen konulmuş olan sermayenin tasfiye nedeniyle ortaklara iadesi halinde kurumlar vergisine tabi tutulacak bir kazanç doğmayacağı gibi kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisi de yapılmayacaktır.
Dolayısıyla, … Belediye Başkanlığı tarafından şirketinize ayni sermaye olarak konulan taşınmazın şirketinizin tasfiyesi nedeniyle sermaye olarak konulduğu haliyle aynen … Belediye Başkanlığına iadesi nedeniyle kurumlar vergisine tabi tutulacak bir kazanç oluşmayacağı gibi kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisi de yapılmayacaktır.
Öte yandan, ayni sermaye olarak konulmuş olan söz konusu taşınmaz dolayısıyla önceki hesap dönemlerinde ayrılan amortisman tutarlarının, bu taşınmazın tasfiye nedeniyle … Belediye Başkanlığına aynen iade edildiği döneme ilişkin kurum kazancının (tasfiye karının) tespitinde gelir olarak dikkate alınması ve kurumlar vergisine tabi tutulması, kurumlar vergisinden sonra kalan tutar üzerinden de kar dağıtımına dayalı stopaj uygulanması gerektiği tabiidir.
B-Katma Değer Vergisi Kanunu Yönünden:
3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun;
-1/1 inci maddesinde, Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu,
-17/2-b maddesinde, Kanunun 17/1 inci maddesinde sayılan kurum ve kuruluşlara bedelsiz olarak yapılan her türlü mal teslimi ve hizmet ifalarının KDV’den istisna olduğu,
-17/4-r maddesinde, kurumların aktifinde, en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimlerinin KDV’den istisna edildiği ancak, istisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisselerinin teslimlerinin ise istisna kapsamı dışında olduğu,
hüküm altına alınmıştır.
Konu ile ilgili olarak KDV Genel Uygulama Tebliğinin “2.4. Belli Kurum ve Kuruluşlara Yapılan Bedelsiz Teslim ve Hizmetlerde İstisna” başlıklı bölümünde, “3065 sayılı Kanunun (17/2-b) maddesinde; Kanunun (17/1) inci maddesinde sayılan kurum ve kuruluşlara bedelsiz olarak yapılan teslim ve hizmetlerin, KDV’den istisna olduğu hüküm altına alınmıştır.
Söz konusu kurum ve kuruluşlara yapılan her türlü bedelsiz mal teslimi ve hizmet ifaları KDV’den istisna olup, teslim ve hizmet bedeli ile ilgili herhangi bir alt ya da üst sınır söz konusu olmaksızın istisna uygulanır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, belediye tarafından ayni sermaye olarak şirket sermayesine ilave edilen taşınmazın, şirket genel kurulunun tasfiye ve taşınmazın bedelsiz olarak belediyeye devrine yönelik kararı uyarınca, bedelsiz olarak Kanunun 17/1 inci maddesinde sayılan kurumlardan olan … Belediyesine devri, Kanunun 17/2-b maddesi gereğince KDV den istisnadır.
C- Harçlar Kanunu Yönünden :
492 sayılı Harçlar Kanununun 57 nci maddesinde, tapu ve kadastro işlemlerinden bu Kanuna bağlı (4) sayılı tarifede yazılı olanların tapu ve kadastro harçlarına tabi olduğu, Kanuna bağlı (4) sayılı tarifenin “I-Tapu İşlemleri” başlıklı bölümünün 20/a fıkrasında ise, gayrimenkullerin ivaz karşılığında veya ölünceye kadar bakma akdine dayanarak yahut trampa hükümlerine göre devir ve iktisabında gayrimenkulün beyan edilen devir ve iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergisi değeri üzerinden (Cebri icra ve şüyuun izalesi hallerinde satış bedeli, istimlaklerde takdir edilen bedel üzerinden) devir eden ve devir alan için ayrı ayrı nispi harç alınacağı hükme bağlanmıştır.
Aynı Kanunun “Harçtan Müstesna Tutulan İşlemler” başlıklı 59/a maddesinde ise, Genel ve özel bütçeli idarelerle, il özel idareleri, belediyeler ve köylerin iktisap edecekleri
gayrimenkullerin vesair ayni hakların tescili, şerhi gerektiren işlemleri ve bunların terkinleri tapu harcından istisna tutulmuştur.
Bu itibarla, … Belediye Başkanlığınca şirketinize ayni sermaye olarak konulmuş olan taşınmazın, genel kurul kararı ile tekrar … Belediyesine devrine ilişkin tapu işlemlerinden, 492 sayılı Kanunun 59/a maddesi uyarınca … Belediyesinden harç aranılmaması, şirketinizden ise Kanuna bağlı (4) sayılı tarifenin I-20/a fıkrasına göre harç tahsil edilmesi gerekmektedir.
Bilgi edinilmesi rica ederim.

Döküman için Tıklayınız

Finansal kiralamaya konu taşınmazlara ilişkin vergi ve sigorta prim bedellerinin gider durumu.

T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
SAMSUN VERGİ DAŞRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü
Sayı
:
13649056-125[06-2015/ÖZE-07]-56
24.04.2017
Konu
:
Finansal kiralamaya konu taşınmazlara ilişkin vergi ve sigorta prim bedellerinin gider durumu.
İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, …….. Vergi Dairesi Müdürlüğünün ……………. vergi kimlik numarasında kayıtlı mükellefi olduğunuz, şirketinize ait gayrimenkulü finansal kiralama kapsamında bir finansal kiralama şirketine geri almak üzere satıp sonrasında bu finansal kiralama şirketinden kiraladığınız, söz konusu gayrimenkule ait emlak vergisi, sigorta, ceza ve benzeri giderlerin sözleşme gereği tarafınızca ödendiği belirtilerek, kiralanan gayrimenkule ait olup şirketiniz tarafından ödenen emlak vergileri ile sigorta ödemelerinin gider yazılıp yazılmayacağı ile sözleşmeye istinaden ödenen emlak vergileri ve sigorta giderleri için finansal kiralama şirketi tarafından şirketinize fatura düzenlenmesi gerekip gerekmediği hususlarında Başkanlığımızdan görüş istenilmiştir.
KURUMLAR VERGĠSĠ KANUNU YÖNÜNDEN
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı belirtilmiş, maddenin ikinci fıkrasıyla da safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmış olup safi kurum kazancının tespitinde Kurumlar Vergisi Kanununun 8 inci maddesi ile Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesindeki giderler hasılattan indirim konusu yapılmaktadır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun ticari kazancın tarifinin yapıldığı 37 nci maddesinde her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu hükme bağlanmış olup, aynı Kanunun “İndirilecek Giderler” başlıklı 40 ıncı maddesinde, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderler ile işletme ile ilgili olmak şartıyla; bina, arazi, gider, istihlak, damga, belediye vergileri, harçlar ve
kaydiyeler gibi ayni vergi, resim ve harçların safi kazancın tespit edilmesi sırasında gider olarak indirim konusu yapılabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Ayrıca, ticari kazancın tespitinde giderlerin indirim konusu yapılabilmesi için bu giderlerin tevsike esas belgelerle belgelendirilmesi ve bu belgelerin mükellef adına düzenlenmesi gerekmektedir.
Bu hüküm ve açıklamalara göre, bir finansal kiralama şirketine geri almak üzere satmış olduğunuz ve halen kiracı durumunda bulunduğunuz söz konusu gayrimenkul için finansal kiralama şirketi ile şirketiniz arasında imzalanan sözleşmeye istinaden şirketinizce ödenen ve finansal kiralama şirketi tarafından şirketinize fatura edilen emlak vergileri ile sigorta primlerinin, şirketiniz tarafından kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.
VERGĠ USUL KANUNU YÖNÜNDEN
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 227 nci maddesinin birinci fıkrasında; “Bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça bu Kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir.”, 229 uncu maddesinde; “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.” hükmüne yer verilmiştir. Mezkûr Kanunun 231/5 inci maddesinde ise; “Fatura, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azamî yedi gün içinde düzenlenir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır.” hükmü mevcuttur.
Bu hükümlere göre, 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu veya finansal kiralama şirketi ile yaptığınız sözleşme gereğince, kiralamaya konu kıymetlerle ilgili olarak finansal kiralama şirketinin yapmak zorunda olduğu harcamaların (emlak vergisi, sigorta, ceza ve benzeri giderler) şirketinize yansıtılması işlemi bir masraf aktarımı olduğundan, finansal kiralama şirketi tarafından şirketinize fatura düzenlenmesi gerekmektedir.
KATMA DEĞER VERGĠSĠ KANUNU YÖNÜNDEN
3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun;
– 1/1 inci maddesinde ticari, sınaı, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetlerin KDV ye tabi olduğu,
– 20 nci maddesinde, teslim ve hizmet işlerinde matrahın bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedel olduğu; bedel deyiminin, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan ya da bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade ettiği,
hüküm altına alınmıştır.
Buna göre, finansal kiralamaya konu mallara ait sigorta prim bedelleri ve emlak vergileri bir teslim veya hizmetin karşılığını teşkil etmediğinden bu tutarların birebir kiracıya yansıtılması işleminde KDV hesaplanmasına gerek bulunmamaktadır. Ancak, bu aktarma işleminde masraf tutarını aşan bir bedel tahsil edilmesi halinde, aşan kısım üzerinden genel oranda (%18) KDV hesaplanacaktır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.
(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.
(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Dökümanı için Tıklayınız

Kar dağıtımından sonra yapılan sermaye artırımının indirimden yararlanıp yararlanamayacağı hk

T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
KOCAELİ VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)
Sayı
:
93767041-125[10-2016/1]-15256
09.05.2017
Konu
:
Kar dağıtımından sonra yapılan sermaye artırımının indirimden yararlanıp yararlanamayacağı hk.
İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda;
– Şirketinizin …..….. A.Ş.’nin %100 oranla iştirak ettiği bir sermaye şirketi olduğu,
– Holdingin yapacağı yatırımların finansmanında kullanılmak üzere şirketinizin kar dağıtımı yapmasının öngörüldüğü,
– Bu amaçla 25.06.2015 tarihinde yapılan şirket genel kurulunuzda, geçmiş yıllar karınızın 31.12.2015 tarihine kadar dağıtılmasına karar verildiği ancak, 01.07.2015 tarihinde yürürlüğe giren Kurumlar Vergisi Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde belirtilen indirim hakkından yararlanmak için, yapılması düşünülen yatırımların Holding değil şirketiniz bünyesinde yapılması öngörülerek yatırımların gerektirdiği finansmanı teminen şirketinizin sermayesinin 510.000.000 TL nakit olarak artırılmasına karar verildiği,
– Ana sözleşme değişikliğinin 14.07.2015 tarihinde tescil; 23.07.2015 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ise ilan olduğu,
– Sermaye artırımının dörtte birinin tescilden önce ödendiği, kalan kısmın ödenmesine kaynak teşkil etmek üzere sermayenin ödenmesinden evvel 130.000.000 TL’lik kar dağıtımının 2016 yılı sonuna kadar yapılması kararı alındığı, kar dağıtımının yapıldığı ve sermaye ödemelerinin gerçekleştirildiği
belirtilmiş ve ortaklara kar dağıtımı yapıldıktan sonra bu karların kullanılması suretiyle yapılan nakit sermaye artırımlarının, Kurumlar Vergisi Kanununun 10/1-ı maddesinde belirtilen indirim hakkından yararlanıp yararlanamayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmiştir.
Kurumlar Vergisi Kanununun 10 uncu maddesine 01.07.2015 tarihinden geçerli olmak üzere 6637 sayılı Kanunun 8 inci maddesiyle eklenen (ı) bendinde, “Finans, bankacılık ve sigortacılık sektörlerinde faaliyet gösteren kurumlar ile kamu iktisadi teşebbüsleri hariç olmak üzere sermaye şirketlerinin ilgili hesap dönemi içinde, ticaret siciline tescil edilmiş olan ödenmiş veya çıkarılmış sermaye tutarlarındaki nakdi sermaye artışları veya yeni kurulan sermaye şirketlerinde ödenmiş sermayenin nakit olarak karşılanan kısmı üzerinden Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından indirimden yararlanılan yıl için en son açıklanan “Bankalarca açılan TL cinsinden ticari kredilere uygulanan ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranı”
dikkate alınarak, ilgili hesap döneminin sonuna kadar hesaplanan tutarın %50’si”nin, kurumlar vergisi matrahının tespitinde kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla, kurum kazancından indirim konusu yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.
Konuya ilişkin açıklamaların yapıldığı 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “10.6.1. İndirimin kapsamı” başlıklı bölümünde;
– “Sermaye şirketlerinin sermaye yapılarının güçlendirilmesi amacıyla getirilen bu düzenleme uyarınca indirime konu edilecek tutarın hesaplanmasında, 1/7/2015 tarihinden itibaren ticaret siciline tescil edilmiş olan ödenmiş veya çıkarılmış sermaye tutarlarındaki nakdi sermaye artışları veya bu tarihten itibaren yeni kurulan sermaye şirketlerinde ödenmiş sermayenin nakit olarak karşılanan kısmı üzerinden, ilgili hesap döneminin sonuna kadar Kurumlar Vergisi Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi hükmüne göre hesaplanacak tutar dikkate alınacaktır.

İndirime konu edilecek tutarın hesaplanmasında; mevcut sermaye şirketlerinde ödenmiş veya çıkarılmış sermaye tutarlarındaki nakdi sermaye artışları, yeni kurulan sermaye şirketlerinde ise ödenmiş sermayenin nakit olarak karşılanan kısmı dikkate alınacak olup sermayenin nakit olarak karşılanmayan kısmı için indirim uygulamasından yararlanılamayacağı tabiidir.
Bununla birlikte;
– Sermaye şirketlerine nakit dışındaki varlık devirlerinden kaynaklanan sermaye artışları,
– Sermaye şirketlerinin birleşme, devir ve bölünme işlemlerine taraf olmalarından kaynaklanan sermaye artışları,
– Bilançoda yer alan öz sermaye kalemlerinin sermayeye eklenmesinden kaynaklanan sermaye artışları,
– Ortaklarca veya Kurumlar Vergisi Kanununun 12 nci maddesi kapsamında ortaklarla ilişkili olan kişilerce kredi kullanılmak veya borç alınmak suretiyle gerçekleştirilen sermaye artışları,
– Şirkete nakdi sermaye dışında hisse senedi, tahvil veya bono gibi kıymetlerin konulması suretiyle gerçekleştirilen sermaye artışları,
– Bilanço içi kalemlerin birbiri içinde mahsubu şeklinde gerçekleştirilen sermaye artışları,
indirim tutarının hesaplamasında dikkate alınmayacaktır.”
denilmiştir.
Bu hüküm ve açıklamalara göre, bilançoda yer alan öz sermaye kalemlerinin sermayeye eklenmesi suretiyle gerçekleştirilen nakdi sermaye artırımları dolayısıyla Kurumlar Vergisi Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde düzenlenen indirim uygulamasından faydalanılması mümkün olmadığından, şirket karının önce ortaklara dağıtılıp daha sonra da tekrar şirkete sermaye olarak konulması işlemi dolayısıyla ve dağıtılan bu kar payı tutarıyla sınırlı olmak üzere bu indirim uygulamasından yararlanmanız mümkün değildir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.
(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.
(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Dökümanı için Tıklayınız

Devir Alınan Ferdi İşletmenin Geçmiş Yıl Zararlarının Mahsubu

T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
ADANA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Gelir Grup Müdürlüğü
Sayı
:
19341373-125[ÖZELGE-2015/2]-62
01.06.2017
Konu
:
Devir Alınan Ferdi İşletmenin Geçmiş Yıl Zararlarının Mahsubu
İlgide kayıtlı özelge talep formunda, ……… Turizm Kuyumculuk İnşaat-………. ……. ferdi işletmesinin tüm aktif ve pasifi ile birlikte şirketinize devrolunduğu belirterek, devir alınan ferdi işletmenin devir bilançosunda bulunan geçmiş yıl ve cari yıl zararlarının şirketinizin kurumlar vergisi matrahından mahsup edilip edilemeyeceği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun Mükerrer 80 inci maddesinin son fıkrasında, faaliyetine devam eden ticari bir işletmenin kısmen veya tamamen satılmasından veya ticari işletmeye dahil amortismana tabi iktisadi kıymetlerle anılan maddenin birinci fıkrasında yazılı mal ve hakların elden çıkarılmasından doğan kazançların ticari kazanç sayılacağı ve bunlara ticari kazanç hakkındaki hükümlerin uygulanacağı belirtilmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında da bu maddede geçen “elden çıkarma” deyiminin mal ve hakların satılmasını, bir ivaz karşılığında devir ve temlikini, trampa edilmesini, takasını, kamulaştırılmasını, devletleştirilmesini, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasını ifade ettiği hüküm altına alınmıştır.
Aynı Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde, kazancı bilanço esasına göre tespit edilen ferdi bir işletmenin bilançosunun bir sermaye şirketine aktif ve pasifiyle bütün halinde devrolunması, devralan şirketin bilançosuna aynen geçirilmesi ve devredilen ferdi işletmenin sahip veya sahiplerinin şirketten, devir bilançosuna göre hesaplanan öz sermayesi tutarında ortaklık payı alması (Bu ortaklık payını temsil eden hisse senetlerinin nama yazılı olması şarttır.) halinde değer artışı kazancı hesaplanmayacağı ve vergileme yapılmayacağı hükme bağlanmıştır.
Anılan Kanunun “Zararların Kârlara Takas ve Mahsubu” başlıklı 88 inci maddesinde ise,
“Gelirin toplanmasında gelir kaynaklarının bir kısmından hasıl olan zararlar (80 inci maddede yazılı diğer kazanç ve iratlardan doğanlar hariç) diğer kaynakların kazanç ve iratlarına mahsup edilir.
Bu mahsup neticesinde kapatılmayan zarar kısmı, müteakip yılların gelirinden indirilir. Arka arkaya beş yıl içinde mahsup edilmeyen zarar bakiyesi müteakip yıllara naklolunamaz.
Menkul ve gayrimenkul sermaye iratlarında, gider fazlalığından doğanlar hariç, sermayede vukua gelen eksilmeler zarar addolunmaz.
…”
hükmü yer almaktadır.
Diğer taraftan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun “Zarar Mahsubu” başlıklı 9 uncu maddesi ile aynı Kanunun 20 nci maddesi kapsamında gerçekleştirilen devir ve bölünmelerde geçmiş yıl zararlarının mahsubuna yönelik düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeyle kurumların devir ve bölünmelerinde geçmiş yıl zararlarının mahsubuna imkan tanınmış olup; devralınan şahıs işletmelerinin geçmiş yıl zararlarının mahsubunun bu madde kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Ayrıca, şahıs işletmelerinin sermaye şirketlerine devrinde, gelir vergisi mükellefiyetine ilişkin geçmiş yıl zararlarının kurumlar vergisi matrahının tespitinde mahsup edilebileceğine ilişkin olarak vergi mevzuatımızda herhangi bir düzenleme yer almamaktadır.
Buna göre, …….. Turizm Kuyumculuk İnşaat-……. ………… ferdi işletmesinin Gelir Vergisi Kanununun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendine göre şirketinize devrinde, anılan şahıs işletmesinin cari yıl ve geçmiş yıl zararlarının şirketinizin kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.
(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.
(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Döküman için Tıklayınız

Yatırım teşvik belgesi kapsamında gelir vergisi stopajı desteği

T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
DİYARBAKIR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü
Sayı
:
71387770-120[80-2017/88]-17
07.04.2017
Konu
:
Yatırım teşvik belgesi kapsamında gelir vergisi stopajı desteği
İlgi
:
09.01.2017 tarih ve 461 kayıt sayılı özelge talep dilekçeniz.
İlgide kayıtlı özelge talep formunda, T.C. Ekonomi Bakanlığı Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğünden alınan … tarih ve … sayılı yatırım teşvik belgesi kapsamında 6 ncı bölgede faaliyette bulunduğunuz, gelir vergisi stopajı desteği için 10 yıl ve 8 ilave istihdam hakkınız bulunduğu, teşvik belgesi kapsamında tamamlama vizesi alım sürecinin henüz tamamlanmadığı belirtilerek, gelir vergisi stopajı desteğinden faydalanacağınız 10 yıllık sürenin ne zaman başlayacağı ile ilave teşvik belgesinde belirtilen 8 kişi dışındaki işçiler için teşvikten yararlanmanızın mümkün olup olmadığı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmiştir.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun Geçici 80 inci maddesinde,
“Bakanlar Kurulunca istatistiki bölge birimleri sınıflandırması, kişi başına düşen milli gelir veya sosyoekonomik gelişmişlik düzeyleri dikkate alınmak suretiyle belirlenen illerde yapılacak yatırımlar için Ekonomi Bakanlığı tarafından düzenlenen yatırım teşvik belgeleri kapsamında; bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 31/12/2023 tarihine kadar gerçekleşen yatırımlarda teşvik belgelerinde öngörülen ve fiilen istihdam edilen işçilerin ücretlerinin sanayi kesiminde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan asgari ücretin brüt tutarına tekabül eden kısmı üzerinden hesaplanan gelir vergisi, yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan tarihten itibaren 10 yıl süreyle verilecek muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden vergiden terkin edilir.
Birinci fıkraya istinaden terkin edilecek verginin hesabında, öncelikle 32 nci maddede yer alan asgari geçim indirimi dikkate alınır.
Yatırımın tamamlanamaması veya teşvik belgesinin iptal edilmesi halinde, gelir vergisi stopajı teşviki uygulaması nedeniyle terkin edilen vergiler, vergi ziyaı cezası uygulanmaksızın gecikme faiziyle birlikte tahsil olunur.
Yatırımın faaliyete geçmesinden önce devri halinde devralan, aynı koşulları yerine getirmek kaydıyla gelir vergisi stopajı teşviki uygulamasından yararlanır.
Yatırımın kısmen veya tamamen faaliyete geçmesinden sonra devri halinde, gelir vergisi stopajı teşviki uygulamasından devir tarihine kadar devreden, devir tarihinden sonra ise kalan süre kadar devralan yararlanır.
Bu madde kapsamındaki gelir vergisi stopajı teşvikinden yararlananlar, diğer kanunlarda yer alan aynı mahiyetteki hükümlerden ayrıca yararlanamazlar.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.” hükmü yer almaktadır.
283 sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliğinin ” 4.7. Uygulamanın başlama ve sona erme tarihleri” başlıklı bölümünde,
”Gelir vergisi stopajı teşvikinden, Bakanlar Kurulunca belirlenen iller ve ilçelerde yapılacak yatırımlar için Ekonomi Bakanlığı tarafından düzenlenen yatırım teşvik belgeleri kapsamında; Gelir Vergisi Kanununun Geçici 80 inci maddesinin yürürlüğe girdiği 1/7/2012 tarihinden itibaren 31/12/2023 tarihine kadar gerçekleşen yatırımlarda, yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan tarihten itibaren 10 yıl süreyle yararlanılması mümkündür. Dolayısıyla,31.12.2023 tarihinde kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan bir yatırım için gelir vergisi stopajı teşviki en son, 31.12.2033 tarihine kadar uygulanacaktır….” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Öte yandan, 19.06.2012 tarih ve 28328 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı’nın “Gelir vergisi stopajı desteği” başlıklı 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında;
“(1) Bu Karar uyarınca 6 ncı bölge için düzenlenen teşvik belgeleri kapsamında gerçekleştirilecek yatırımlarla sağlanan ilave istihdam için, belgede kayıtlı istihdam sayısını aşmamak kaydıyla, işçilerin ücretlerinin asgari ücrete tekabül eden kısmı üzerinden hesaplanan gelir vergisi, yatırımın kısmen veya tamamen faaliyete geçtiği tarihten itibaren on yıl süreyle verilecek muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden vergiden terkin edilir….” hükmü yer almaktadır.
Adı geçen Bakanlar Kurulu Kararı’ nın ”Yatırım süresi ve tamamlama vizesi” başlıklı 24 üncü maddesinde;
” …
(2)Teşvik belgesi kapsamındaki yatırımların proje bazında yapılacak değerlendirme sonucunda öngörülen sürede gerçekleştirilmesi esastır. Yatırımın öngörülen sürede gerçekleştirilememesi hâlinde, teşvik belgesinde kayıtlı ilk sürenin yarısı kadar ek süre verilebilir. Bu şekilde hesaplanan ek sürenin bir yıldan az olması halinde ek süre bir yıl olarak uygulanabilir.

(4)Yatırımcı, öngörülen süre veya ek süre bitimini müteakip altı ay içinde yatırımın tamamlama vizesinin yapılması için teşvik belgesini düzenleyen yerel birime veya Bakanlığa müracaat eder. Bu süre içerisinde müracaat edilmemesi ve daha sonra teşvik belgesinin herhangi bir nedenle iptal edilmesi veya kısmi müeyyide uygulanması durumunda geçen süreden kaynaklanan cezanın sorumluluğu yatırımcıya aittir….” denilmektedir.
Diğer taraftan, 20.06.2012 tarih ve 28329 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Kararın Uygulanmasına İlişkin Tebliğ’ in “Tanımlar” başlıklı 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde ;
“…
c) İşletmeye geçiş tarihi: Yatırım süresinin (ek süre dahil) bitiş tarihini veya bu tarihten önce tamamlama vizesi için müracaat edilmiş ise müracaat tarihini,

ifade eder.” denilmektedir.
Bu hüküm ve açıklamalara göre, gelir vergisi stopajı teşvikinden yararlanabilmeniz için, yapmış olduğunuz yatırımın kısmen veya tamamen işletilmeye başlanması gerekmekte olup stopaj teşviki başlangıç tarihinin ise işletmeye geçiş tarihi olarak (tamamlama vizesine başvuru tarihi) kabul edileceği tabiidir.
Diğer taraftan, yatırım teşvik belgesinde belirtilen 8 işçi için teşvikten yararlanılacak olup bunun dışındaki işçiler için teşvikten yararlanılması mümkün değildir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.
(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.
(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Döküman için Tıklayınız

Yurt içinde ve yurt dışında verilen eğitim hizmeti için yapılan ödemelerden tevkifat yapılıp yapılmayacağı ve belge düzeni

T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü
Sayı
:
62030549-120[94-2016/55]-113418
25.04.2017
Konu
:
Yurt içinde ve yurt dışında verilen eğitim hizmeti için yapılan ödemelerden tevkifat yapılıp yapılmayacağı ve belge düzeni
Ġlgide kayıtlı özelge talep formunda, 15/09/2015 tarihi itibarıyla yabancı dil eğitmenlerinin eğitim ve sertifikasyon işi ile iştigal etmek üzere mükellefiyet tesis ettirdiğiniz, yabancı dil eğitmenlerini eğitim amacıyla yurt dışında bulunan bir takım ülkelere (Ġngiltere, ABD, Ġrlanda vb) götürdüğünüz, bir kısım ülkelerde önceden anlaştığınız vergi mükellefi olan anılan ülke mukimi firmalar kanalıyla eğitim programının hazırlandığı ve eğitim sonunda anılan firma tarafından fatura düzenlendiği,
Bir kısım ülkelerde ise eğitim programının bizzat tarafınızca yapıldığı, önceden anlaşılan akademisyenlere ödeme yapıldığı, bu ödeme için de banka dekontu dışında herhangi bir belge alınmadığı,
Yurt dışına gitme imkanı olmayan eğitmenler için ise; Türkiye’de yaptığınız bir program ile hizmet verdiğiniz, Türkiye’deki eğitimlerin Türkiye’deki yerleşik akademisyen vasıtasıyla verildiği gibi masrafları tarafınızca karşılanmak üzere yurt dışındaki üniversitelerden getirilen akademisyenler tarafından da verildiği, gerek Türkiye’deki gerek yurt dışındaki akademisyenlere ödemelerin banka kanalı ile yapıldığı ve banka dekontu dışında herhangi bir belge alınmadığı belirtilerek, yurt dışında verilen eğitimler için yurt dışı mukim firmalar ile yurt içinde verilen eğitimler için Türkiye’de yerleşik olan ve olmayan akademisyenlere yapılan ödemeler üzerinden gelir vergisi ve katma değer vergisi (KDV) tevkifatı yapılıp
yapılmayacağı ile belge düzeni hakkında bilgi talep edildiği anlaşılmakta olup konu hakkında Başkanlığımız görüşleri aşağıda açıklanmıştır.
I-GELĠR VERGĠSĠ KANUNU YÖNÜNDEN
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun “Mükellefler” başlıklı 3 üncü maddesinde;
“Aşağıda yazılı gerçek kişiler Türkiye içinde ve dışında elde ettikleri kazanç ve iratların tamamı üzerinden vergilendirilirler:
1.Türkiye’de yerleşmiş olanlar;
2.Resmi daire ve müesseselere veya merkezi Türkiye’de bulunan teşekkül ve teşebbüslere bağlı olup adı geçen daire, müessese, teşekkül ve teşebbüslerin işleri dolayısıyla yabancı memleketlerde oturan Türk vatandaşları (Bu gibilerden, bulundukları memleketlerde elde ettikleri kazanç ve iratları dolayısiyle Gelir Vergisi’ne veya benzeri bir vergiye tabi tutulmuş bulunanlar, mezkur kazanç ve iratları üzerinden ayrıca vergilendirilmezler.)” hükmüne yer verilmiştir.
Diğer taraftan Aynı Kanunun 4 üncü maddesinde; “Aşağıda yazılı kimseler Türkiye’de yerleşmiş sayılır:
1.Ġkametgahı Türkiye’de bulunanlar (Ġkametgah, Kanunu Medeninin 19’uncu ve müteakip maddelerinde yazılı olan yerlerdir);
2.Bir takvim yılı içinde Türkiye’de devamlı olarak altı aydan fazla oturanlar (Geçici ayrılmalar Türkiye’de oturma süresini kesmez.)” hükmü yer almaktadır.
Kanunun “Mükellefler ve Mevzuu” başlıklı 6 ncı maddesinde; Türkiye’de yerleşmiş olmayan gerçek kişilerin sadece Türkiye’de elde ettikleri kazanç ve iratları üzerinden vergilendirilecekleri hüküm altına alınmış olup, “Kazanç veya Ġradın Türkiye’de Elde Edilmesi” başlıklı 7 nci maddesinde; dar mükellefiyete tabi kimseler bakımından kazanç ve
iradın Türkiye’de elde edilme şartları, serbest meslek kazançlarında, serbest meslek faaliyetlerinin Türkiye’de icra edilmesi veya Türkiye’de değerlendirilmesine bağlanmıştır.
Aynı Kanunun 61 inci maddesinde; “Ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir.
Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez….” hükmü yer almaktadır.
Mezkur Kanunun 65 inci maddesinde serbest meslek kazancının tarifinde yer verilmiş, 66 ncı maddesinde ise serbest meslek faaliyetini mutad meslek halinde ifa edenlerin, serbest meslek erbabı olduğu ve serbest meslek faaliyetinin yanında meslekten başka bir iş veya görev ile devamlı olarak uğraşılmasının bu vasfı değiştirmeyeceği hususları belirtilmiştir.
Kanunun 82 nci maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendinde; serbest meslek faaliyetlerinin arızi olarak yapılmasından doğan kazançlar arızi kazançlar arasında sayılmıştır.
Buna göre, serbest meslek kazancının “arızi” sayılması için serbest meslek faaliyetine konu işin devamlılık arz edecek şekilde yapılmaması ve bu işin mutad meslek haline getirilmemesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, Kanunun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasında tevkifat yapmak zorunda olanlar sayılmış olup (1) numaralı bendinde de; hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61 inci maddede yazılı olup ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç), 103 ve 104’üncü maddelere göre, (2) numaralı bendinin (b) alt bendinde ise; 18 inci madde kapsamına girmeyen serbest meslek işlerinden % 20 oranında gelir vergisi tevkifatı yapılacağı belirtilmiş,
96 ncı maddesinde ise “Vergi tevkifatı, ücretler dışında kalan ödemelerde gayrisafi tutarlar üzerinden yapılır. Kesilmesi gereken verginin ödemeyi yapan tarafından üstlenilmesi halinde bu vergi, bilfiil ödenen miktar ile ödemeyi yapanın yüklendiği verginin toplamı üzerinden hesaplanır.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükümlere göre, şahsınız ile eğitim hizmeti veren kişilerin hizmet sözleşmesine istinaden bağlılık arz edecek şekilde çalışmaları halinde, bu kişilere yapılan ödemelerin ücret olarak değerlendirilmesi bu ücretlerin Gelir Vergisi Kanununun 61, 94, 103 ve 104 üncü maddeleri uyarınca gelir vergisine tabi tutulması gerekmektedir.
Öte yandan, akademisyenlerin eğitim hizmetini şahsınıza bağlı olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesaplarına gerçekleştirmeleri durumunda elde edilecek gelirin serbest meslek kazancı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Faaliyetin devamlılık arz edecek ve mutad meslek halinde yerine getirilmemesi halinde ise bu faaliyetin arızi serbest meslek faaliyeti olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmakta olup her iki durumda da ödenen bedellerden Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının 2 numaralı bendinin (b) alt bendi uyarınca gelir vergisi tevkifatı yapılması gerekmektedir.
Ayrıca serbest meslek kazancının arızi kazanç olarak değerlendirilmesi halinde, Gelir Vergisi Kanununun 82 nci maddesine göre bir takvim yılında arızi kazanç dolayısıyla elde edilen gelirlerin toplamının (296 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 2017 yılı için) 24.000 TL’lik kısmı gelir vergisinden müstesnadır. Elde edilecek kazancın vergiden müstesna tutarı aşması halinde ise yıllık gelir vergisi beyannamesi verilmesi gerekmekte olup ayrıca arızi kazancın beyan edilen kısmına isabet eden tevkifat tutarı da beyannamede mahsup edilecektir.
Öte yandan, eğitim hizmeti alınan ülkeler ile Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmalarının olması durumunda bu Anlaşma hükümlerinin dikkate alınacağı hususu da tabiidir.
II-VERGĠ USUL KANUNU YÖNÜNDEN
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 227 nci maddesinin birinci fıkrasında; “Bu kanunda aksine hüküm olmadıkça bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir.” hükmü yer almaktadır.
Söz konusu Kanunun 229 ve müteakip maddelerinde tevsik edici belgeler; fatura, perakende satış vesikaları, gider pusulası, müstahsil makbuzu, serbest meslek makbuzu, ücret bordrosu, taşıma irsaliyesi, yolcu listeleri, günlük müşteri listeleri, muhabere evrakı olarak sayılmıştır.
Anılan Kanunun 234 üncü maddesinde; birinci ve ikinci sınıf tüccarların, kazancı basit usulde tespit edilenlerle defter tutmak mecburiyetinde olan serbest meslek erbabının ve çiftçilerin vergiden muaf esnafa yaptırdıkları işler veya onlardan satın aldıkları emtia için tanzim edip işi yapana veya emtiayı satana imza ettirecekleri gider pusulasının vergiden muaf esnaf tarafından verilmiş fatura hükmünde olduğu hüküm altına alınmıştır.
236 ncı maddesinde; serbest meslek erbabının, mesleki faaliyetlerine ilişkin her türlü tahsilatı için iki nüsha serbest meslek makbuzu tanzim etmek ve bir nüshasını müşteriye vermek, müşterinin de bu makbuzu istemek ve almak mecburiyetinde olduğu, 238 inci maddesinde ise; işverenlerin her ay ödedikleri ücretler için ücret bordrosu tutmaya mecbur oldukları hükmedilmiştir.
Diğer taraftan 253 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin “Yurt Dışında Faaliyette Bulunan Mükelleflere Yaptırılan Ġş ve Hizmetler Karşılığında Alınan Belgelerle Ġlgili Ġşlemler” başlıklı B Bölümünde, yurt dışında mukim kişi veya kuruluşlara yaptırılan, iş veya hizmetler karşılığında ödemede bulunan gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerinin, yurt dışında mukim kişi veya kuruluşlardan aldıkları muteber belgeleri defter kayıtlarında gider olarak göstermelerine ilişkin açıklamalar yapılmıştır.
Bu durumda; şahsınız ile eğitim hizmeti veren kişilerin hizmet sözleşmesine istinaden bağlılık arz edecek şekilde çalışmaları halinde bu kişilere yapılan ödemelerin ücret olarak değerlendirilmesi durumunda şahsınız tarafından bu kişilere ücret bordrosu düzenlenmesi,
Eğitim veren kişilerin bu hizmeti şahsınıza bağlı kalmadan şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapıyor olması durumunda elde edilecek gelir serbest meslek kazancı olarak değerlendirileceğinden bu hizmet karşılığında eğitim veren kişilerin serbest meslek makbuzu düzenlemesi,
Eğitim veren kişilerin bu işi arizi olarak yapıyor olmaları durumunda ise şahsınız tarafından bu kişiler adına gider pusulası düzenlenmesi,
gerekmektedir.
Diğer taraftan eğitim hizmetine ilişkin olarak yurt dışındaki ülkelerden alınacak belgelerin hizmetin alındığı ülkede uygulanan vergi mevzuatına göre muteber bir belge olması hususuna dikkat edilmesi gerektiği tabiidir.
III-KATMA DEĞER VERGĠSĠ KANUNU YÖNÜNDEN
3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun;
-1/1 inci maddesinde, ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetlerin katma değer vergisinin konusuna girdiği, aynı maddenin 2 numaralı fıkrasında ise; her türlü mal ve hizmet ithalatının KDV’ye tabi bulunduğu,
-6/b maddesinde, hizmet ifalarında işlemin (hizmetin) Türkiye’de yapılmış sayılması için, hizmetin Türkiye’de yapılması veya hizmetten Türkiye’de faydalanılmasının gerektiği,
-8 inci maddesinde, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde bu işi yapanların verginin mükellefi olduğu,
-9/1 inci maddesinde, mükellefin Türkiye içinde ikametgâhının, işyerinin, kanuni merkezi ve iş merkezinin bulunmaması hallerinde vergiye tabi işlemlere taraf olanları verginin ödenmesinden sorumlu tutabileceği
hüküm altına alınmıştır.
60 no.lu KDV Sirkülerinin “1.1.1. Yurtdışındaki Ġşlemler” başlıklı bölümünde;
“KDV Kanununun 1 ve 6 ncı maddelerine göre, yurtdışında gerçekleşen mal teslimleri ile yurt dışında ifa edilip yine yurtdışında yararlanılan hizmetler KDV’nin konusuna girmemektedir. Türkiye’de yapılmayan işlemin bedeli üzerinden KDV hesaplanması veya böyle bir işlemin Kanundaki herhangi bir istisna hükmü ile ilişkilendirilmesi söz konusu değildir.
Buna göre, Türkiye’deki bir mükellefin;
-Yurtdışında düzenlenen bir fuara Türkiye’den katılan firmalara yurtdışında verdiği stant kurulumu, montajı, lojistik vb. hizmetler,
-Yurtdışında yaptığı inşaat, onarım, montaj işleri,
-Yurtdışındaki bir firmanın doğrudan yurtdışındaki başka bir firmaya (mallar Türkiye’ye gelmeksizin) yapacağı teslimlere ilişkin olarak verdiği aracılık hizmeti,
-Türkiye’deki başka bir firmanın personelini yurtdışına götürmek suretiyle aynı sektörde faaliyette bulunan yabancı firmalarla tanıştırma, bilgilendirme, eğitim şeklinde yurtdışında verdiği danışmanlık hizmeti,
-Yurtdışındaki bir firmanın mallarının, yine yurtdışındaki bir başka firmaya pazarlanmasına yönelik olarak yurtdışında verdiği satış komisyonculuğu hizmeti Türkiye’de ifa edilmediğinden veya bu hizmetlerden Türkiye’de faydalanılmadığından KDV’nin konusuna girmemektedir.
Türkiye’de serbest meslek faaliyeti dolayısıyla KDV mükellefi olan bir doktor veya avukatın, Türkiye’de KDV mükellefi olan bir firmaya yurtdışında verdiği hizmetler de verginin konusuna girmeyecektir.”
ifadelerine yer verilmiştir.
Buna göre;
-Yurtdışına gönderdiğiniz yabancı dil eğitmenleri için gerek yurtdışında yerleşik firmalar, gerekse yurtdışında yerleşik akademisyenler tarafından verilen hizmetler, yurtdışında ifa edilip yine bu hizmetlerden yurtdışında yararlanıldığından KDV’nin konusuna girmemektedir. Bu çerçevede Türkiye’de yapılmayan ve Türkiye’de yararlanılmayan bu hizmet üzerinden sorumlu sıfatıyla KDV beyan edilmesine gerek bulunmamaktadır.
-Yabancı dil eğitmenlerine yurtiçinde verilen eğitimler için şahsınız ile Türkiye’de yerleşik olmayan yabancı ve Türkiye’de yerleşik akademisyenler arasında imzalanan sözleşme kapsamında yapılan ve bu kapsamda verilen eğitmenlik hizmetlerinin ücret olarak değerlendirilmesi durumunda bu hizmetler KDV’nin konusuna girmeyecektir.
-Diğer taraftan Türkiye’de yerleşik akademisyenler ile Türkiye’de yerleşik olmayan yabancı akademisyenlerin Türkiye’de arızi olarak verdikleri eğitim hizmetleri KDV’nin konusuna girmemektedir.
-Ancak, Türkiye’de yerleşik akademisyenlerin eğitim hizmetini şahsınıza bağlı olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesaplarına gerçekleştirmeleri ve bu çerçevede elde edilecek gelirin serbest meslek kazancı olarak değerlendirilmesi durumunda ise bu hizmet KDV’nin konusuna girmekte ve hizmeti veren şahıslar adına KDV mükellefiyeti tesis edilmesi ve hizmet bedeli üzerinden hesaplanacak KDV’nin serbest meslek erbabı tarafından beyan edilmesi gerekmektedir.”
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.
(**) Ġnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.
(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Döküman için Tıklayınız